ÇED Muafiyeti Tarım arazilerini bitirecek

ÇED Muafiyeti Tarım arazilerini bitirecek :Bağcılar Belediyesi ve İBB Meclisinin CHP’li Üyesi Ümit Yurdakul İBB Meclis kürsüsünde gündem dışı konuşmasında Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) konusuna dikkat çekerek şunları söyledi; “ÇED muafiyeti getiren değişikliği Anayasa Mahkemesi, 3 Temmuz 2014’te durdurmuştu hatırlarsınız. Anayasa Mahkemesinin bu kararı resmen yok sayılarak 25 Kasım’da yayınlanan yönetmeliğe geçici 3. Madde tekrar eklendi. Neden? Bu ısrarcı davranışın nedeni ne? Peki ÇED muafiyeti getirilmesi ne anlam ifade ediyor arkadaşlar düşündünüz mü? Artık 100 km ve altı demiryolu projeleri bu yönetmelik değişikliğiyle ÇED demeden geçecek. Dip taraması, denizlerden göllerden malzeme çıkarılması ÇED demeden geçecek. HES projelerinin önü açılacak. Toplu konut projeleri, hastane projeleri, golf tesisleri, AVM’ler ÇED’ demeden geçecek. Nedenini bileniniz var mı? Tuz Gölü’nde bile doğayı yok eden tesisler ÇED’ten muaf olacaklar. Orman alanları, kentsel dönüşüm alanları, sanayi ve enerji tesislerinin sökülmesine ÇED muafiyeti gelecek” Sözlerine yer vererek serzenişte bulundu.

Bağcılar Belediyesi ve İBB CHP Meclis Üyesi Ümit Yurdakul’un İBB Meclis kürsüsünde gerçekleştirdiği, konuşmasının tam metni;

Sayın Başkan, Değerli Meclis Üyeleri; Son günlerde Tarım Bakanlığı’nın bir kamu spotu televizyon ve radyolarda bolca dönmeye başladı. “Atalarımız tarım arazilerini yüzyıllarca korudular, çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakmak için haydi Türkiye tarım arazilerini birlikte korumaya” diye dönen bu kamu spotunun en güzel sözü de şu; “Topraklarımız atalarımızın mirası değil torunlarımızın bize emanetidir” Peki tarım arazilerini koruyabildik mi? Koruyamadık, korusaydık bu spot dönmezdi zaten. Değerli arkadaşlarım neden böyle bir giriş yaptım? Geçen ayki toplantımızda Yedikule bostanlarıyla ilgili imar plan tadilatını, Sayın Kadir Topbaş yeniden değerlendirmek üzere meclise iade etti. Bu hassasiyetin bundan sonrada devam etmesini bekliyorum. Ancak İstanbul’la ilgili her olayı her projeyi her imar durumunu her kültürel, sportif, sanatsal olayı burada yani İstanbul’un yerel parlamentosunda tartışıp çıkarabilsek. Ama öyle değil;

Bakınız, İstanbul’da yaklaşık 60’a yakın adına ‘dev’ yada ‘çılgın’ denen projeler var. Kanal İstanbul’dan kentsel dönüşüme, 3. Köprüden Bio İstanbul’a, Çamlıca Cami’sinden şehir hastanelerine, yat limanından Yassı Ada’ya, Avrasya Tüneli’nden Haliç Port’a, 3.Havaalanından Marmaray’a kadar İstanbul tam bir şantiye sahası. Bu projeleri yapanlar, İBB meclisini maalesef dikkate dahi almıyorlar. Bu mecliste VETO yiyen projelerin birçoğu da soluğu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ yada Ulaştırma, Denizcilik ve Habercilik Bakanlığı’nda alıyorlar. Bakın projelerin çoğunun arkasındaki ilgili kurum olarak onlar var. Şehrimiz ile ilgili kararlarda bizim sözümüz olmayacaksa biz niye buradayız arkadaşlar?

Sayın Kadir Topbaş’ın isyanı da buna değil mi zaten? Şehirde yetkilerin tek elde toplanmasını savunan sayın başkana soran bile yok, “Bir takım bakanlıkların ve kurumların İstanbul üzerinde plan yapma yetkisinin artık İstanbul üzerinden kalkmasını istiyoruz” diyerek isyan ediyor adeta sayın başkan. Dikkate alınmamanın ne demek olduğunu bilir misiniz? Kendinizi bu şehrin başkanı görüp, yaptığınız işleri yeri geldiğinde kahramanca gösterip dikkate alınmadığında ise isyan etmeniz anlayabiliyorum sayın başkan. Bizi de dikkate alın diye isyan edip bağırırken adeta boşluğa yumruk atan çizgi film kahramanı gibi kendinizi hissettiğinizi de.

Peki ne zaman isyan etmişti sayın başkan? “Mekansal planlar yapım yönetmeliği” değiştirilince. Artık kentlerde kültürel tesis alanlarında, sosyal alt yapı bölgelerine, sanayi ve resmi kurum alanlarına kadar imar planlarındaki neredeyse tüm değişiklik yetkileri bakanlığa bağlanıyor. Özelleştirme kapsamına alınan İstanbul’daki 70’e yakın taşınmaz, bakanlığa böylece bağlanmış oluyor. Yani Merkezi otorite güçlendirilip yerel yönetimler yetkisizleştiriliyor. Oysa bu iktidar yerel yönetimler güçlendirilecek, merkezden değil yerelden yönetilecek diye söz vermişti. Ne olduğunu görüyoruz. O zaman biz niye buradayız arkadaşlar, ya bu meclisi feshedelim ya da bakanlığa bağlayalım.

Daha “mekânsal planlar yapım yönetmeliği” nin mürekkebi kurumadan ÇED diye bir çevre katliamına yol açacak değişiklikler geldi. Değişe değişe ÇED’likten çıkan bu yönetmelik çıktığından beri tam 17 kez değişikliğe uğramış. AB uyum yasalarına bir türlü uyduramadığımız Çevresel Etki Değerlendirmesi’ni Türk tipi bir modele dönüştürdük. Çevre kanununa geçici bir 3. Madde olarak konmaya çalışılan, yukarıda adını saydığım birçok büyük projeye, ÇED muafiyeti getiren değişikliği Anayasa Mahkemesi, 3 Temmuz 2014’te durdurmuştu hatırlarsınız. Anayasa Mahkemesinin bu kararı resmen yok sayılarak 25 Kasım’da yayınlanan yönetmeliğe geçici 3. Madde tekrar eklendi. Neden? Bu ısrarcı davranışın nedeni ne? Anayasa mahkemesini bile hiçe sayan bu kurnazca tutumun tek bir amacı vardı: İnşaat sektörüne her yolu mubah yürü ya kulum! Oysa daha geçen aylarda Ekonomi Bakanı Sayın Ali Babacan, inşaatla büyümeye artık son vermeliyiz dememiş miydi? Peki şimdi ne olacak? Büyükşehir’i dikkate almayan, Anayasa Mahkemesinin kararlarını bile dinlemeyen merkezi idare umarım bakanlığın adını da değiştirir: Çevre Şehircilik İnşaat ve Rant Bakanlığı.

Peki ÇED muafiyeti getirilmesi ne anlam ifade ediyor arkadaşlar düşündünüz mü? Artık 100 km ve altı demiryolu projeleri bu yönetmelik değişikliğiyle ÇED demeden geçecek. Dip taraması, denizlerden göllerden malzeme çıkarılması ÇED demeden geçecek. HES projelerinin önü açılacak. Toplu konut projeleri, hastane projeleri, golf tesisleri, AVM’ler ÇED’ demeden geçecek. Nedenini bileniniz var mı? Tuz Gölü’nde bile doğayı yok eden tesisler ÇED’ten muaf olacaklar. Orman alanları, kentsel dönüşüm alanları, sanayi ve enerji tesislerinin sökülmesine ÇED muafiyeti gelecek. İlginçtir ÇED’teki değişiklikler onaylandıktan 5 gün sonra, Putin’e jest olsun diye ÇED ten muaf tutulan Akkuyu’da Nükleer santralinin yapılacağı yerde bir deprem oldu hem de 5 büyüklüğünde. Daha büyük bir depremde nelerin olabileceğini tahmin bile edemezsiniz.

Sözlerimi bitirirken, merkezi idarenin daha da otoriterleşmesini ve başta İstanbul olmak üzere yerel yönetimlerin etkisizleştirilmesini doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Bu sürecin yerel yönetime darbe vuracağını ve bu meclisin işlevsiz olacağını yetkisiz kalacağını, sadece el kaldırıp indiren bir mekanizmaya dönüşeceğini hepinizin görmesini istiyorum. Buradan başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmak üzere merkezi otoritenin artık şehrimizi ilgilendiren her konuda korkmadan halkın oyları ile seçilmiş yerel parlamentoyu tanımasını ve yetki devrini yapmasını bekliyorum. Kamu yararından yana olan bizlerin ise, Atalarımızın mirası değil ama torunlarımızın emaneti olan bu topraklarda sağlıklı çevrede yaşama hakkından, ormanlarından, kıyılarından, akarsularından, göllerinden, yani tüm yaşam alanlarımızda yaşayan canlıların haklarını da koruyarak, mücadele etmekten vazgeçmeyeceğimizi, bilmenizi istiyorum. Saygılar sunuyorum. Ümüt Yurdakul

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*