Eskişehir Barosu: Kanal İstanbul Milli Güvenliğe Zarar Verecek

eskisehir barosu kanal istanbul milli guvenlige zarar verecek
eskisehir barosu kanal istanbul milli guvenlige zarar verecek

Kanal İstanbul Projesi hakkında görüşlerini açıklayan Eskişehir Baro Başkanı Mustafa Elagöz, projenin hem milli güvenliğe hem de çevreye zarar vereceğini söyledi.

Eskişehir Barosu tarafından Kanal İstanbul Projesi hakkında basın açıklaması şöyle;” Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kanal İstanbul Projesi ile ilgili hazırlanan “Çevresel Etki Değerlendirmesi” (ÇED) raporunun yeterli bulunarak, halkın görüşüne açıldığını duyurmuş ve görüş bildirme süresinin 10 gün olduğunu belirtmiştir.

Hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak yükümlülüğümüz ve de mesleki sorumluluğumuz gereği Kanal İstanbul Projesi hakkında görüşlerimizi ve Kamuoyunu aydınlatmayı Eskişehir Barosu olarak görev biliriz.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Lozan Antlaşması’yla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu anlaşmasıdır. Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde kazandığımız egemenlik haklarının, ekonomik çıkarlar iddiası ile rafa kaldırılması kabul edilemeyeceği gibi; bu sözleşme ile korunan ulusal bağımsızlığımız ve milli güvenliğimiz asla tartışmaya açılamaz.

Montrö Sözleşmesi’yle Boğazların silahsızlandırılmış statüsüne son verilmiş, Boğazlar üzerinde Türkiye’nin tam hakimiyeti kurulmuştur. Türkiye’nin güvenliği, savaş gemilerinin geçişinin önceden Türkiye’ye bildirilmesi, boğazlardan geçen savaş gemilerine tonaj ve sayı bakımından getirilen sınırlamalar, geçişin gündüz yapılması, boğazların üstünden savaş uçağı uçmasının yasaklanması, Karadeniz’e kıyıdaş devletlerin denizaltılarının ancak Karadeniz’deki üslerine gitmek amacıyla, gündüz ve su yüzünde seyretmeleri koşuluyla geçmesi, Türkiye’nin girdiği bir savaş durumunda boğazlardan geçiş rejiminin Türkiye’nin takdirine bırakılması gibi hükümler, projenin dayanağı olarak gösterilen ekonomik çıkarlar uğruna feda edilebilecek düzenlemeler değildir.

Uluslararası kanalları düzenleyen anlaşmalar ve Daimi Adalet Divanı Wimbledon kararına göre, uluslararası deniz yollarını birleştiren bir kanal, kıyı devletinin egemenliğine tabi olduğu gibi; uluslararası statüye de sahiptir. Bu düzenlemelerden yola çıkarak Türkiye’nin, kanalı, çıkarlarına uymadığı için geçişe kapatamayacağı gibi, geçen gemiler arasında da ayrım gözetemeyeceğini söylemek mümkündür. Bir başka ifade ile serbest geçiş hakkı, yalnızca ticaret gemilerini değil, savaş gemilerini de kapsayacaktır. Bu durum takdir değil; uluslararası hukukun benzer durumlarda getirdiği zorunluluktan doğmaktadır.

Kanal İstanbul projesi uygulandığı takdirde gerek Karadeniz’e kıyıdaş devletler, gerekse Karadeniz’de kıyısı bulunmayan devletler, Montrö’nün, savaş gemilerine getirdiği sınırlamalara tabi olmadan, Boğazlardan geçme olanağına kavuşacağından; milli güvenliğimiz daimi olarak tehdit altında olacaktır. Karadeniz’in, savaş gemileriyle dolu olmasının, ABD ile Rusya arasında bir rekabet alanına dönüşmesinin, Ülkemiz güvenliği ve bekası açısından doğuracağı zararları öngörememek mümkün değildir.

Kaldı ki her ne kadar projenin kanallardan geçiş geliri getirerek ekonomik yarar sağlayacağı, projeyi yapanlar tarafından ileri sürülse de; geçiş yapacak gemilerin gerek kilometre olarak daha kısa gerekse ekonomik olarak daha ucuz olan boğazları tercih etmesinin önüne geçmek mümkün olamayacağından bu iddianın da yalnızca kamuoyu desteğini sağlamak için ileri sürülmüş temelsiz bir iddia olduğunu ve kamuoyunu yanıltmak amacını taşıdığını, hukukun üstünlüğünü ve kamu yararını savunmak görevimiz kapsamında belirtme ihtiyacı hissediyoruz.

Egemenlik haklarımız ve milli güvenliğimiz dışında, projeye bir de ekolojik dengede yaratacağı etkiler hakkında da söz söylememiz gerekmektedir. Proje ile yer altı ve yer üstü kaynaklarının kaybedileceği aşikardır. Projenin uygulanması halinde Terkos Gölü’ne karışacak tuzlu su, on altı milyonu aşkın İstanbul halkının içme suyuna telafisi olmayacak şekilde zarar verecektir. Ayrıca Karadeniz ve Marmara’da yaşayan canlı türlerinin de neslinin tükenmesine sebebiyet verecektir.

Projenin deprem riski olan bir bölgede planlanması ve pasif fay hatlarını tetikleyerek, aktif hale getirme tehlikesi, Türkiye’nin göze alabileceği bir risk olamaz! İnsan hayatı, ekonomik çıkarlardan çok daha değerlidir. Bu projenin uygulanması halinde fay hatlarının aktif nitelik kazanması hali, aynı zamanda devletin insan hayatını koruma yükümlülüğünün de ihlali niteliği taşıyacaktır.

ÇED Raporunda Boğazdaki doğal trafiğin giderek azalacağından bahsedilmiş ve bu vesile ile Boğaz trafiğinin rahatlatılacağı belirtilmiştir. Oysa Ulaştırma Bakanlığı verilerine göre 2017 yılında 42.978 gemi geçişinin aksine 2019 yılında 30.352 gemi geçişi yapılmıştır. Dolayısıyla bu iddia da doğru değildir.

Dünyanın gözbebeği İstanbul’un tabiat harikası Boğaz’ı varken, doğal olmayan, insan hayatını, milli güvenliğimizi, ülkemizin geleceğini tehdit edecek bir kanala gerçekten ihtiyaç var mıdır? TABİİ Kİ YOKTUR!

Eskişehir Barosu olarak yukarıda özetlemeye çalıştığımız hukuki ve bilime dayalı gerekçelerimizle, Kanal İstanbul Projesi’ne olumsuz görüşümüzü Kamuoyuna ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bildirir; geleceğimizi tehdit eden bu projeye karşı tüm halkımızı bizlere tanınan şu kısacık sürede Çevre ve Şehircilik Bakanlığına müracaata davet ederiz.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*