Hacer-ül Esved Nedir? Hacer-ül Esved Taşı Nerede, Hikayesi Nedir?

Hacer ul Esved Nedir Hacer ul Esved Tasi Nerede Hikayesi Nedir
Hacer-ül Esved Nedir Hacer-ül Esved Taşı Nerede, Hikayesi Nedir

Hacer-ül Esved kelime anlamını ilk kez duyanlar Hacer-ül Esved nedir, ne demektir sorusuna yanıt arıyor. el-Hacerü’l-esved terkibi Arapça’da “siyah taş” anlamına gelir. Her yıl Hac ibadetini yerine getiren Müslümanlar Kabe’yi tavaf eder ve Hacerül Esved taşını selamladığı da bilinenler arasındadır.

Hacerü’l-esved , Kâbe’nin duvarında yer alan ve Müslümanlarca kutsal sayılan siyah ve parlak taş. Hac sırasında hacılar tavaf ederken her bir dönüşte bu taşı selamlar, el sürer veya öperler. İnanışa göre Mekke’nin kutsallığı Kâbe’den, Kâbe’nin kutsallığı da Hacerü’l-esved’den kaynaklanmaktaydı.

Kara taş İslam öncesi dönemde bir adı da Kaab olan tanrıça El-Lât’ın sembolü durumundaydı. Tarihte olduğu gibi günümüzde de bazı dini gruplar Kâbe ve kara taşın kutsallığı çerçevesinde icra edilen dini uygulamalara karşı çıkmaktadırlar.

Karataş İslâm öncesi dönemde Petra’da bir adı da Kaab olan tanrıça Al-lat’ın sembolü durumundaydı.

Hacerü’l-esved hakkında iddialar

Hacerü’l-esved hakkında çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Hacerü’l-esved’in yaklaşık 50 santimetre ebatlarında bir gök taşı parçası olduğu iddia edilmektedir. Günümüzde bu taşın parçaları gümüş bir çerçeve içinde tutulmaktadır. Bunun Emevilerin Mekke’yi ele geçirme sırasında verdikleri hasarla ilgili olduğu düşünülmektedir.

Bilimsel kökenler

Kara Taş hiçbir zaman modern bilimsel tekniklerle analiz edilmedi ve kökenleri spekülasyon konusu olmaya devam ediyor.

Hacerü’l-esved Tarihçesi

Hacerü’l-esved İslam öncesi Arabistan’da kutsal sayılan bir taştır. Prof. Hikmet Tanyu bütün dinlerde kutsal bir kara taşın bulunduğunu ifade etmiştir. Bu taşın islam öncesi dönemde Petra ve Kudayd bölgesinde önemli bir tanrıça olan El-Lât’ı temsil ettiği bilinmektedir. Ayrıca, Batı Anadoluda Kibele’in sembolü olarak kullanılıyordu.

Rivayete göre İslam öncesi dönemde Kâbe hasar görmüş ve yeniden yapılmıştır. Bu inşaat sırasında siyah taşın kimin tarafından yerine yerleştirileceği ve bu onurun kime ait olacağı sorunu kabileler arasında paylaşılamayan bir onur konusu olmuş ve bu sorun Muhammed’in hakemliği ile çözülmüştür.

Muaviye’nin ölümü sonrasında çıkan iç karışıklıklarda Kâbe Yezid’in askerlerince mancınıklar kullanılarak taşa tutulmuş, isabet alan karataş üç parçaya bölünmüş, Kâbe yıkılmıştır. Kanadalı arkeolog ve İslam tarihi araştırmacısı Dan Gibson’a göre bu yıkım bugünkü Mekke şehrinde değil, bundan yaklaşık 1200 kilometre kuzeyde, Petra’da gerçekleşmişti. Patricia Crone ve Michael Cook da metin ve arkeolojik araştırmalara dayanarak, “Mescid-i Haram”ın Mekke’de değil, Kuzeybatı Arap Yarımadası’nda bulunduğu tezini ileriye sürmüşlerdi.

Gibson araştırmalarında ulaştığı en eski camilerin kıble duvarları ve mihrap yönlerinin Petra’yı göstermeleri nedeniyle, bu bulgularla ayet, hadis ve siyer kaynaklarındaki diğer ipuçlarını bir araya getirerek Muhammed’in Petra’da yaşamış ve buradan Medine’ye göç etmiş olduğu sonucuna ulaşmıştır. Ona göre Kur’an’da bahsedilen “bekke” veya “mekke” sözcükleri de Petra’yı ifade eden kelimelerdi. Müslümanların ilk kıblesi ona göre Kudüs’teki Mescid-i Aksa değil Petra’da Al-Lat tapınağı olarak kullanılan Kâbe olmalıydı. Bu yapı Müslümanların İkinci Fitne olarak adlandırdıkları Abdullah bin Zübeyr ayaklanması sırasında mancınıklarla yıkılmış, İbni Zübeyr karataşı Kâbe’de bulunan diğer kutsal eşyalarla birlikte alarak Emevi saldırılarından uzakta, bugünkü Mekke’nin bulunduğu yere taşımış, yeni tapınağı burada inşa etmişti. Emevilere karşı Abbasilerin desteğini kazanan yeni mekan birkaç yüzyıllık bir geçiş dönemi sonunda tamamen benimsenmiş, yeni yapılan camilerin yönü Mekke’ye dönük olarak inşa edilmeye başlanmıştır. Ancak Emevi etkisinde kalan Kuzey Afrika ve Endülüs camileri yönlerini bambaşka bir yöne, Güney Afrika’ya çevirerek yeni kıbleye karşı çıkmaya devam etmişlerdir. Fakat bu iddiaya erken dönemde Müslümanların Kâbe’nin yerini doğru hesaplayamadıkları için bazı camilerde kıble yönünün yanlış olduğu gerekçesiyle karşı çıkılmaktadır. Nitekim günümüze yakın tarihlerde inşa edilmiş bazı camilerin de kıble yönünün yanlış hesaplandığı belirtilmektedir. Kâbe’nin bulunduğu Mekke’de bile bazıları 50 yıldan daha eski 200 civarında caminin kıble yönünün yanlış olduğu belirlenmiştir. 7. yüzyılda yaşayan John bar Penkaye isimli Süryani bir yazarın Abdullah bin Zübeyr İsyanı devam ederken yazdığı kroniklerinde Kabe’nin taşınmasından veya Petra’dan bahsetmemesi, Kabe’nin konumunun çölün uzak noktalarında olarak bahsetmesi, Kabe’nin taşındığı veya aslında Petra’da bulunduğu iddialarına karşı ileri sürülür. Ayrıca Kehf Suresi’nde geçen el-Rakîm’in (الرقيم), Petra (Raqēmō) olduğu şeklinde görüş de bulunmaktadır. 2. yüzyılda (100-200) yaşayan gökbilimci, matematikçi, filozof ve aynı zamanda coğrafyacı olan Batlamyus Arabistan’da bulunan 50 şehrin bir listesini yayınlamış ve liste “Macoraba” adlı bir şehri içermiştir. 1646 yılından beri süregelen spekülasyonlar olmakla beraber bu şehrin Mekke ile bağlantılı olduğuna dair tartışmalar sürmektedir. Son zamanlarda, antik haritaları yeniden oluşturmak ve konumlarını modern koordinatlara çevirmek için gelişmiş matematiksel modeller kullanan araştırmacılar, Mekke ve Batlamyus’un bahsettiği Macoraba şehrinin aynı yerde olduğunu doğrulayabildiler.

929’da Büyük Karmat generali Ebu Tahir Mekke’yi zapt ederek Kâbe’yi yağmalamış ve Kâbe hazinesi ile birlikte Karataş’ı alıp götürmüştür. Taşın bir kısmı 1051’de geri getirilerek yerine konulmuştur.

İnanç

Deylemî’nin Enes’ten rivayet ettiğine göre, Peygamber Muhammed şöyle demiştir: “Hacerülesved Allah’ın sağıdır/sağ elidir, bu taşa el süren kimse, Allah’a isyan etmeyeceğine dair biat etmiş/söz vermiş olur.”Günümüzde bu ifadenin mecaz/metafor bir ifade olduğuna inanılır.

Tirmizî’nin Sünen’inde kaydedilen bir hadise göre taşın cennetten indiği, ilk zamanlar bembeyaz olduğu ancak günahkarların günahlarıyla karardığı ifade edilir.

İkinci halife Ömer bin Hattab’ın bu taş için, “Biliyorum ki sen faydası ve zararı olmayan bir taşsın. Allah Resulü’nün seni öptüğünü görmeseydim seni öpmezdim” dediği rivayet edilir.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*